“Dört katta ısrar etmek topu taca atmak gibi geliyor”
Vatandaşa hoş görünmek için belediyecilik yapacaksanız, bir dahaki seçimi düşünecekseniz sadece temizlik yapın, çiçek ekin, renklendirin; insanlarla yakın temasta bulunun, güler yüz gösterin, bol bol nikâh kıyın. Bunları yaptığınız zaman bir daha seçim kaybetmezsiniz; yöneticilik o değil. Bazılarının ayağına basacaksınız, bazı projeleri hayata geçireceksiniz… Biz kentsel dönüşümünü hazırlamıştık, Roman Mahallesi bitmişti. Vefa Başkan oradaki vatandaşlara söz vermişti, “Biz sizi yerinizden etmeyeceğiz” diye ama o proje ortada kaldı. Özellikle Roman Mahallesinin bir an evvel başlaması lazım. Sadece depremle de ilgili değil, güvenlik açısından da ciddi sorunlar yaşanan bir bölge. Şehir merkezinde dört katın yeniden gündeme alınması lazım. Depremi yaşamış 5-6 katlı binalarımız var, bu binaları yıkıp yeniden dört kat yaptırmak istediğiniz zaman hiçbir şey yapılamıyor; o binalar eski haliyle kalıyor.
“Şehir merkezinde ada bazında planlamanın yenilenmesi gerekli”
Altı katsa altı kat, beş katsa beş kat kalmalı; zaten mevcutta bulunan yapılar bunlar, yoğunluk artışı da getirmeyecektir. Ada bazında olursa teşvik edici plan notları alırsınız, otoparkı ve oturma alanını daraltırsınız, bu sayede caddeler de genişler. Tabii ki Yalova hiç bu duruma gelmese, keşke eskisi gibi iki katlı bahçeli evler kalsaydı, hiç bunları konuşmasaydık ama bugün bu binalar var ve gerçekliğimiz bu…
“Turizm Bakanlığının oteli turizm belgesi yok diye kapatılıyor”
Yalova, depremden sonra çadır okullarda Türkiye üçüncüsü olmuştu; bugünkü durum ortada maalesef… Bunu, Yalova’ya Ankara’nın bakışı diye yorumluyorum. Sadece eğitimle de alakalı değil, turizmde de aynı şeyi yaşıyoruz. Yalova’nın iki tane reel sektörü var bana göre, bir tanesi turizm: Termal, yaylalarımız, Marmara Denizi’ne kıyımız, o kadar sayılacak çok şey var ki turizmle alakalı. Değerimiz var ama onları bile ortadan nasıl kaldırabiliriz diye bir çaba var. İşte Etibank ortada, Termal’de Çamlık Otel kapalı; Turizm Bakanlığına bağlı, turizm belgesi yok diye oteli kapatıyorlar. Bu tarafa bakıyorsunuz; daha itirazları görüşülmedi, iki yüz tane itiraz var, OSB’nin inşaatları başladı. Etibank tesisleri yirmi senedir çürümeye terk edilmiş durumda. Bunda özel sektör baskısı mı var bilemem ama kasıt var. Ben bunda iyi niyetli bir tutum göremiyorum.
“Bütün sanayi artıklarını bu bölgeye kaydırma amaçları var.”
Yalova’yı İstanbul’un arka bahçesi yapacaklar ama bizim beklediğimiz arka bahçe yapmayacaklar. İstanbul çok değerlendi; Gebze olsun, Tuzla bölgesi, Pendik tarafları… Oradaki bütün sanayi artıklarını bu bölgeye kaydırma amaçları var, gayet açık görünüyor. İki sene önce sanayi bakanı ya da Kocaeli milletvekili, “Dilovası’nı kaldıracağız.” diye söz vermişti. Dilovası’nı kaldırdığınız zaman Dilovası’nı nereye götürebilirsiniz? Batı Trakya tarafına taşırız dediler ama oradaki sanayicinin işine gelir mi? Önlerinde bir de tersane örneği var. Tuzla’daydılar, ne dediler o zaman: “20 bin kişi istihdam edeceğiz” Oradaki adam tüm işçisini çıkarıp, yeniden işçi mi alacak? Kendi işçisini getiriyor zaten. Ondan sonra diyorlar ki; “Yalovalılar iş beğenmiyor, Yalovalıları çalıştıramıyoruz.” Öyle bir şey yok… Şimdi OSB’ler yapılıyor, karşıdaki fabrikalar buraya gelecek. Adam oradaki bütün personelini çıkartıp tekrar Yalovalılardan bir ekip kurmayacak ki, taşımalı sisteme dönecekler, yapılacak olan o…
“İlla yapacaksanız amacına uygun bir Millet Bahçesi yapın”
Yalova’nın ikinci reel sektörü de çiçekçilik ve tarım. Araştırma Enstitüsü’ne “orada ne yapılıyor ki?” diye bakılıyor ama orada 3700-4000’e yakın bitki çeşidinin genleri korunuyor. Geliştirilmiş 115 civarı ürün de tüm Türkiye’de şu an. Her durumda yerli üretim, milli üretim diyoruz, işte burada ithal tohum yok. Hepsi Türkiye’ye dağıtılan yerli tohumlar, sebzeler, meyveler; genleri burada yetiştiriliyor. Öbür taraftan bakıyorsunuz çiçekçilik de ciddi bir sektör, ciddi bir istihdam sağlıyor ve aynı zamanda çevreyle barışık. Bizim aslında değerlerimiz varken, maalesef bizi farklı tarafa yönlendiriyorlar…
Şimdi Araştırma’nın oraya Millet Bahçesi yapılacak. Millet Bahçesi yapılabilir ama Millet Bahçesi deyince içinde kafeler, düğün salonları olması, yürüyüş yolu olması gerekmiyor ki. İlla yapacaksanız amacına uygun bir Millet Bahçesi yapın. Yani tarımsal amaçlı, içinde meyve bahçeleri olsun, eğitim amaçlı kullanılsın. Adı yine Millet Bahçesi olsun, yine vatandaş içinde gezebilsin, illa oraya yapılacaksa bu şekilde yapılsın…
Vatandaşın her yere girmesi gerekmiyor ki. Bütün Yalova’yı gezdik de, bütün yaylaları gezdik de, köyleri gezdik de, ayak basmadığın bir orası kalmış gibi, “orayı halka açalım.” Yalova’nın sahip olduğu değerler diye Araştırma Enstitüsü’nün eski fotoğrafını paylaştım, Ak Parti’nin il yöneticisi altına yazmış: “Hayırlı uğurlu olsun, yaparsa Ak Parti yapar.” Bu adam il yöneticisi ve Araştırmayı yeni açılmış bir kurum zannediyor.
“Yalova’da deprem bir milat”
Depremden sonra yakalanan bazı şanslar vardı, içinde kullanamadıklarımız da oldu. Yakup Koçal yeni belediye başkanıydı, çok kolay olmasa da o süreçte hızlı bir şekilde toparlanıldı. Tabii Yaşar Okuyan’ın bakan olması da büyük bir avantajdı. Sadece sağlık tesisi olarak demiyorum; spor tesisleri olarak da yurt içi, yurt dışı birçok yatırımlar oldu fakat maalesef depremi yaşadık. Sadece 17 Ağustoslarda hatırlıyoruz… O zamandan beri yapamadıklarımızın başında kısmi olarak altyapı geliyor. Eğitimde de ciddi başarılar elde ettik…
“Arıtma tesisi keşke başka yerde olsaydı”
Barbaros Binicioğlu geldikten sonra Türkiye genel bir siyasi değişime uğradı. Altyapıyla ilgili kısmi olarak yapılan şeyler oldu: çöplüğün kaldırılması, hızlı bir şekilde doğalgazın getirilmesi, arıtma tesisi… İslam Kalkınma Bankası fonuyla yapıldı bunlar; keşke başka yerden yapılmış olsaydı ama sonuçta yapılmış, o bakımdan şanslıyız…
“Turizm tesis alanı arazisindeki yatırımların başlamaması kayıp oldu”
Yakup Koçal döneminde, önceliğimiz turizm, bilişim, Zambak Projesi idi; o projeyi biz oturtmuş, son iki sene belediyede kullanmaya başlamıştık. Zamandan mekândan bağımsız evden çalışma, güzel de gidiyordu. Turizmle ilgili o dönem Kâğıt Müzesi, Kent Müzesi, ardından Şairler Müzesi yapacaktık. Şimdi orayı Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu’na verdiler sanırım. Onun haricinde Yürüyen Köşk’ün orijinal halinde restorasyonu sağlandı. Şehre gelen insanların gezebileceği kültür yerleri, Balkan Evi, meydan düzenlemeleri gibi şeyleri yaptık.
Arboretum diye geçen turizm tesis alanı arazisindeki yatırımların başlamaması kayıp oldu. Onların hepsi birbirini tamamlayıcı bir unsur olarak hazırlanmıştı, maalesef onu başaramadık. Bana, “sen Millet Bahçesi’ne karşıydın ama oraya da benzerini projelendirdiniz” diyorlar. Biz göreve gelmeden yıllar önce orası zaten turizm tesis alanına çevrilmişti. Keşke hiç satılmasaydı, belediye yönetebilseydi. Biz oraya sadece maddi olarak bakmadık, turizm projesi içinde müze, kültür merkezleri yaptıktan sonra, Yalova içine Termal suyunu da getirerek ciddi bir turizm tesis alanı diye düşünüyorduk…
“OSB’lere verilen destek yıllarca turizme verilmedi”
OSB’lere verilen destek yıllarca turizme verilmedi. Termal, benim bildiğim 7-8 sene plansız kaldı, planları onaylanmadı. Yerel yönetimleri suçlamıyorum: Belediye plan yapıyor, plana itiraz oluyor, plan mahkemeye gidiyor, bölge plansız kalıyor; plansız kaldıkça plansız gelişiyor. Bunun adını baştan koysalar, plan gündemde olsa, yürürlükte olsa, bu şekilde olmazdı.
“Millet Bahçesi stadın oraya yapılacaktı; şimdi ne oldu, ne değişti?”
Millet Bahçesi konusu ilk gündeme geldiğinde Meliha Akyol ile beraber meclis üyesiydik. Ankara’dan, “Stadın orası Millet Bahçesi olacak !” dendi; “Hemen plan tadilatı yapalım!” dediler. “Zaten park alanıydı, değiştirmemize gerek yok” dedim. Ama illa basına verip, tekrar bir gündem olacaklar… Seçim zamanı basında Ahmet Büyükgümüş’ün de burayla ilgili açıklamaları var, “Stadın oraya Millet Bahçesi yapacağız.” diyordu. Şimdi ne oldu, Ne değişti? Üzerinden daha iki sene üç sene geçmeden bu sefer o tarafa gitti Millet Bahçesi…
“Tarıma hizmet eden bir bölgeye tarımla alakalı bir Millet Bahçesi yaparsın”
Genelde Millet Bahçesinin içinde olanlar; kafeler, restoranlar, düğün salonları, yürüyüş yolları, suni göletler veya havuzlar… İhtiyaç var mı? 81 ile üniversite dediler, 81 üniversite açtılar. 81 ile üniversite ne işe yaradı? İstatistiksel olarak işsizliği azalttılar, o işe yarıyor yani. Millet Bahçesini de buna benzetiyorum. Her ile Millet Bahçesi mi lazım? Yalova’da Millet Çiftliği var, Yalova’ya Millet Bahçesi yapacağım diyorsun. Yalova’nın her yeri millet Bahçesi. İlla oraya yapılacaksa, yine adı Millet Bahçesi olsun ama her yerdeki Millet Bahçesi gibi olmasın. Antalya’da yapacaksan turizmle alakalı yaparsın veya Isparta’da yapacaksan gül bahçeleri yaparsın. O bölgenin özelliğine göre bir şey yaparsın. Biz siyasi parti olarak Millet Bahçesi yapılmasın demiyoruz ama yöreye göre yapılsın. Turizm amaçlı böyle bir şey düşünüyorsan Etibank tesisleri duruyor orada, yazık. Bir de hazır tesisler vardı orada, yüzme havuzlarından binalarına kadar, otel yapılmaya müsaitti, hepsi yıkıldı. İlahiyat Fakültesi almış şimdi orayı, öyle bir şey duydum, üniversiteye verdiler büyük bir ihtimalle…
“Benim de imzam var, kendime çok kızıyorum”
Dereağzı’mız var bizim, Kazımiye’ye gelmeden Milli Emlak’a ait ciddi bir yerimiz var ya da rahmetli Hayrettin Karaca’nın yaptığı bahçe var. Hem orayı yap işlet devret modeliyle de yapmadı; yani, “şu kadar ziyaretçi garantisi verirseniz yaparım” demedi. Orayı kendi parasıyla yaptı ve vakfa bağışladı. Devlet oraya sahip çıksın, vakıfla da işbirliği yapsın. Ücretli diye eleştiriyorlar; ücretini devlet ödesin halka açsınlar, bunlar yapılabilecek şeyler. Atatürk’ün çiftliği orası; İsmet Paşa, Gazi Osman Paşa ve Mustafa Kemal Paşa Mahallesi’ni de kapsayan bir yer. Bir dönem çiftçiliği öğretmek için vatandaşa dağıtıldı, göçler olduktan sonra da mahalle kuruldu; öyle öyle azalıyor. Kiptaş’ın olduğu yer spor tesisi olacak diye yine öyle gitti. Yine bakın üniversite, 950 dönüm; burada benim de imzam var, kendime çok kızıyorum. Yeter ki üniversite gelsin diye 950 dönüm tarım alanının planını değiştirdik, eğitim alanı yaptık. Hakikaten kızıyorum, yazık günah ya! Ne yapıyorlar şu an? Benim bildiğim tek inşaat, cami inşaatı.
“Milleti mahalle baskısına sokuyorlar”
Cumhurbaşkanı bizim dönemimizde Yalova’ya geldiğinde, “Yalova’da denizden gözüken cami yok” dedi, bütün bürokratlar deniz kenarında cami yapma yarışına girdiler; şimdi Vali Bey de başlıyor. Araştırma’nın bir ucunu da bu taraftan kopartıp İDO’nun yanına cami yapacaklar. Yakup Koçal belediye başkanıyken, projelerini Cumhurbaşkanıyla paylaştı, Başbakan sohbet ederken: “Deniz kenarında, şehrin siluetini etkileyecek bir cami yapın…” demesi üzerine plana Karatepe üzerinde on dönüm yeni tesis alanı koydum. Dağın üstünde diye gelen tepkilere; “En görünür yer orası, illa deniz kenarında mı olması gerekiyor?” dedim…
Ellerinde bir tane şablon var, o şablonu koyuyor bir yer buluyor, “Burada üniversite yapacağız, Millet bahçesi yapacağız, bir yer bulun!” O zaman; “Üniversite geliyor karşı mı çıkacaksın?” Şimdi; “Millet Bahçesine karşı mı çıkacaksın?” Aynı mantıkla milleti mahalle baskısına sokuyorlar. Öyle değerlerimizle geliyorlar ki karşı da çıkamayasın diye; “Camiye de mi karşısın, Millet bahçesine de mi karşısın? Her şeye karşı çıkıyorsunuz…” Artık bir yerde dur dememiz lazım yoksa bu yerlerin tamamı tümüyle gidecek. O taraftan Millet Bahçesi yedi, bu taraftan cami yedi…
“Süreci iyi öteledik”
Genel anlamda pandemi sürecini iyi yönettik, daha doğrusu iyi öteledik diyelim. Anladığım kadarıyla devletin amacı da oydu: Geciktirmek, hastalığı zamana, peyderpey hepimize yaymak; devletin politikası da o gibi gözüküyor. Bursa, İstanbul, Kocaeli; hastalığın en yoğun olduğu bölgenin tam ortasındayız. Her gün binlerce insan tersanelere ve fabrikalara karşı taraftan motorlarla, kontrolsüz geliyor. Oralarda hiçbir zaman ciddi önlem alınmadı…
“Türkiye, pandemiyle ilgili gerçek bilgileri yansıtmıyor diyorlar”
YASKİ haricinde Yalova’da derin deşarj sistemi yok; arıtılan bütün sular ya kıyıdan denize salınıyor ya dere yataklarına deşarj ediliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Yalova ilinde deşarj edilen kişi başı günlük ortalama atık su miktarını 341 litre olarak hesapladı. Veriler Yalova’nın deşarj miktarının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğunu da ortaya koydu. Bu sorun belediyeleri aşar. Bunun sebebi il genelinde ki alt yapı yatırımlarının yeterli olmaması. Virüs, atık suda 90 gün yaşıyor. Şimdi yeni numuneler almaya başladılar. Bu tip sıkıntılar, ihmaller var.
Vaka sayısının açıklanmamasını doğru buluyorum. Vaka sayısının il il açıklanması bana mantıklı gelmiyor. İnsanları tutamazsınız, kaçışlar bu sefer de daha büyük hareketlenmeye sebep olur…
Türkiye’nin pandemiyle ilgili gerçek bilgileri yansıtmadığı söyleniyor. Doktor bir arkadaşla konuştum, şöyle diyor: “Dünyada bilgilerine güvenilmeyen iki ülkeden biriymişiz; Biri Çin diğeri Türkiye…”
“Çevreyle uyum sağlamamış çarçur tesislere yer üretiyorlar”
OSB, kataloglarda tatil köyü gibi görünüyor; içindeki fabrika binaları Osmanlı mimarisi gibi, eski taş yollar, köy kahveleri, yöresel mutfak yerleri, muhteşem yani… Yine OSB’ler konusunda ‘istemezükçü’ gibi olacağız ama il başkanlarıyla bir araya geldik, orada da söyledim: “Tabii ki sanayi gelecek, üretim olması için bir şeyler olması lazım ama şu an Yalova’da yapılan mantık tamamen emlakçılık.”
Şu anda İstanbul’un, Dilovası bölgesinin, Körfez bölgesinin ne kadar çarçur, çevreyle uyum sağlamamış tesisleri varsa hepsine yer üretiyorlar, onlara yer pazarlıyorlar. Adamların da işine geliyor, personelini buraya taşıyarak çalışacaklar. Vatandaşımız buna nasıl inanıyor ben anlamıyorum. Bir adam geldi, buraya fabrika kurdu ve 20 bin kişi işe alacak. Var mı böyle bir mantık? Ben de o zaman sorarım: Tamamen OSB’ye sipariş olarak yapılmış bir plan. Yalovalılara iş vereceklerse nüfusun projeksiyonunu niye 650 bin yaptılar o zaman, nüfus niye artıyor?
“Ucu çok açık ve Yalova’ya ciddi zararlar verecek.”
OSB’ler içme suyunu nereden karşılayacak, kullanma suyunu nereden karşılayacak, atık suyunu nereye verecek? Bunlarla ilgili hiçbir çalışmaları yok. Bakıyorum Valilikte toplantılar yapıyorlar. YASKİ’nin başındayken beni de Yeşil Körfez Su Birliğini de arayan ve çağıran olmadı. Çok daha sonra bizi Avrasya OSB’den aradılar: “Projelerinizi bize yollayın” dediler. Onların YASKİ’ye projelerini yollamaları gerektiğini anlattım.
“İlk başta ihtisas OSB dediler, şimdi karmaya çevrilmiş”
İki OSB’ye bakarsanız zaten hemen hemen ortakları aynı isimler… Şu an komisyona havale edilmiş durumda, İl Genel Meclisinde. İş zaten Ankara’da bitti de, İl Genel Meclisi kararı gerektiğinden burada altlarını dolduruyorlar. Ankara’da bittiğini ben duydum. Zaten şu an resmileşmiş gibi çalışıyorlar.
Yalova’ya yazık. Kâğıt fabrikalarının çevreye zararı çoktur; yeraltı su kaynaklarının düşmanıdır. Gökçe Barajı’nın su kapasitesi günlük 90 bin metreküptür. Burada sadece bir OSB’nin su ihtiyacı 20 bin metre küp. Ben İMES OSB ile konuştum, “Nereden su alacaksınız?” diye sordum. “Denizden su alacağız, kullandıktan sonra tekrar arıtacağız, Çiçekçilik OSB’ye vereceğiz” diyorlar. Seralar kuracaklarmış, seraların üstüne güneş enerjisi panelleri yapacaklarmış, enerjiyi oradan üreteceklermiş. Böyle abuk sabuk hiçbir altyapısı olmayan işler. İMES tamamen emlak üzerine. Avrasya zaten fabrika filan yapmayacak burada, sadece lojistik deposu yapacak; diğeri de kâğıt fabrikası zaten. 2018’de İzmit’te kuruyorlardı o kâğıt fabrikasını. Yüksek teknolojili, çevreyle sorunu olmayan tesisler kuracak olsalar niye itiraz edelim? Amaç tamamen farklı…
Ergene Havzası’nda yıllarca önlem alınmadı. Dört tane arıtma tesisini yeni yapıyorlar. Bizim yaptığımız gibi derin deşarj yapacaklar, kaç yıl geçti üzerinden? Öbür taraftan Kocaeli Körfez zaten bitik durumda…
“Yalova’nın geçmişte yine bir çizgisi vardı, şimdi hiçbir şey yok”
Bunun adımlarını Yalova’daki iktidar partisinin temsilcilerinin başlatması lazım ama onlar Ankara’ya bağımlı oldukları için bunu yapmak bu iktidarla zor. İktidarın buradan Ankara’ya sesini duyurması ve ikna etmesi lazım; eskiden öyleydi, biz isterdik onlar yapardı. Şimdi bir tane koordinatör milletvekili geliyor, herkes onu bakan gibi karşılıyor. Ama bu sadece Yalova’yla alakalı da değil, genel politikaları bu. Hâkim olabilecekleri insanları belli yerlere getiriyorlar. Yatırım programı da siyasi program da Ankara’dan geliyor, buradakiler öğrenci gibi…
“Oradaki kültür tamamen biat kültürü”
Ak Parti’de 5-6 senelik bir tecrübe yaşadım… DYP, DP dönemlerinde Meral Hanım, Nahit Menteşe, yine Mehmet Ağar İç işleri Bakanlığı yaptı. Biz Ankara’ya gittiğimiz zaman onlar bizden çekinirdi, “Bunlar geldi ama bizden ne isteyecekler acaba?” diye. Biz rahat giderdik, derdimizi gayet rahat anlatırdık. Burada öyle bir şey yok. Şu an bakıyoruz, tamamen biat kültürü. Ankara ne diyorsa söylediği kanun… Tartışılmıyor bile hiç.
Ben belediyede iken Ak Parti meclis üyesiydim. Atatürk Okulu’na yer meselesinde grupta çok tartışma çıktı, ben baya itiraz ettim: “Olmaz burası, mümkün değil” dedim. Ama bunlara Ankara’dan geliyor, “Bu okul oraya yapılacak!” deniyorsa herkes tamam, grup kararı aldırıyorlar. Güneyköy’deki taş ocakları, hafriyat döküm alanı şu anki il başkanının yeri… Zaten o konu olsun, bu tip konularda sürekli grupta tartışma çıkarttığım için en son ayrılmak zorunda kaldım. Bizde böyle bir şey yoktur, kimse kimseye hayır böyle olacak diye söylemez. Herkesin kendi aklı var mantığı var. Taşköprü Belediyesi bizim belediyemiz. Ne grup kararlarına bakarım, ne meclis oturum tutanaklarını kontrol ederim. Haberim bile olmaz çoğu şeyden. Arada ararım: “Var mı bir sıkıntı?” diye sorarım. Görevlerini yerlerine getirdikten sonra niye karışayım ki? Onlar seçilmiş, ben seçilmedim orada…
“Yalova’nın kaderini Yalovalıların belirlemesi lazım”
Çünkü biz burada yaşıyoruz. Yalovalı derken ırkçı bir bakış açısıyla bakmıyorum, kendini Yalovalı hisseden, burada yaşayan insanları kastediyorum. Çünkü bakıyoruz, bir vali geliyor, bir başka bürokrat, bir il müdürü geliyor,“Buraya şunu yapalım!” Onlar kararını verdi mi tamam… Sonra bakıyoruz ya oluyor, ya yarım kalıyor. Bununla ilgili bir örnek vereyim: Dereağzı’nda, şu an gündemde olan bir okul meselesi var, eski buzhane binası, o bina Köylere Hizmet Götürme Birliği’nindi. Göreve geldiğimizde önünde Yalova Belediyesi’nin iki tane yeri vardı. Bir tanesini Yalova Belediyesi’nin alacağına karşılık ben YASKİ’ye aldım. Onun arkasında da ciddi bir park alanı vardı. Biz oraya bir proje hazırlatmıştık: Turizm projesi, balık lokantaları, balık mezatı… Meclis kararlarıyla burayı kiraladık, plan çalışmalarını yaptık, yükseklik 4 buçuk metre, bir kat; artık projeyi hayata geçireceğiz… Bir gün Vefa Salman’la oturuyoruz, “Bu projeyi iptal ettim, Vali çok bastırdı” dedi. Vali o dönem Selim Cebiroğlu’ydu, yazık günah. Orası günü birlik tesis alanlarıydı, planlarda da öyleydi, başka bir şey yapamazsınız ki. Bir baktım daha bir hafta geçmeden ihaleye çıkıyor. Vali, belediyeye gelip kiralanmasını iptal ediyor, özel sektöre ihaleyle veriyor. Okulu bitirdiler şimdi, kaçak… Mimar bir arkadaşımla konuştum, “Açamaz” diyor, ruhsatsız. İşte bu ben yaptım oldu mantığından dolayı oluyor hep. O yüzden Yalova’nın kaderini bizim belirlememiz, bu şehirde yaşayan insanların belirlemesi lazım…
“İhtiyacımız olan geniş katılımlı bütünsel bir planlama”
Şeffaf bir şekilde, bir kereden fazla toplantılar yapılarak; 98 yılında yaptığımız Yalova Kongresi gibi tüm konuları masaya yatırarak, hepsinin tartışılması ve bir yol haritasının çizilmesi gerekiyor. Yönetimler değişse bile o yol haritasının dışına çıkılmaması gerekiyor. Süreklilik önemli… Kesinlikle her kesimi içinde barındıran toplantılar yapılarak Yalova’nın önceliklerinin masaya konulması ve herkesin bu kararlara sadık kalması lazım.
Yalova Nasıl Kurtulur?
Önce kendi aramızda toplumsal uzlaşmayı sağlayacağız; sen de seçilsen bu, ben de seçilsem bu! Buraya gelen her bürokrata da, “bizim ilk önceliğimiz bu, bu konuda bir şey yapacaksan projeyle gel“ Bu sağlanabilirse kurtarabiliriz. Onun haricinde, yarın 81 ile başka bir şey deseler ona da yer arayacağız. Yalova’ya uygun mu değil mi hiç tartışmak yok, karşı çıkanlar vatan haini… İktidar partisi üyeleri doğru olmadığını bilse bile doğru diyor. Kutuplaşmayı buraya kadar getirdiler. Siyasi parti temsilcileri birlikte fotoğraf vermekten rahatsızlık duyuyorlar artık.